Yağmurlu ve soğuk sonbahar akşamlarında, havası bir bambaşka olan meyhanedir Madam Despina’nın yeri.
Uzun yılların, ayak darbeleriyle eskimiş ahşap zeminin son bulduğu, en son odanın, en son masasında oturmak lazımdır. Hani o şarkılarda geçen asmanın, bütün gücüyle sonbahara karşı koyarken dalında tutabildiği bir kaç altın renkli yaprağın, poyraz esintisinde ara ara cama vurduğu, tahta pervazlı pencerenin hemen yanındaki köşe.
Rakı şişesine değen bardak şıngırtıları, tabak kenarına dokunan çatal tınılarını bastırma yarışındayken, alkol zerrecikleriyle efsunlanmış odanın, hafif uğultulu havasında kaybolmakla başlar akşam keyfi.
Renk cümbüşü içinde süzülerek gelen, devasa meze tepsisinin davetkar cilvesine teslim olmak ve seçmek gerekir mezeleri tek tek …
Az biraz Rum pilakisi. (ne iridir o fasulye taneleri )
masa, yaprak ciğersiz olur mu hiç ?
aman ! ahtapot salata… ve tabii ki topik.
çiroz, patlıcan kızartma ve haydari. e hadi bir tabak da tarama. ufak bir tabakta, bir iki dilim kızarmış ekmek. bu ekmekler neden hep az gelir? ille bir iki dilim daha istenir …
ahh işte! koca buzlu sürahiyi de diğer garson kapmış, tam zamanında geldi.
Bir iç çekilir derinden şöyle; “haydi bakalım şerefe ! “
Başkadır Madam’ın fakirhanesi. Hele de, iki duble atmış, çakırkeyfin tam fevkinde, saz heyetinin tınıları iç odadan coşkun bir sel gibi yükselir. Mest eder ruhu ve sonra, dolanır ağırdan masalar arasında ustadlar , kemancı hafiften eğilip sorar, “ siz hangi parçayı arzu ederdiniz ? “Şimdi tam şu güzellikte yad edilmez ve dinlenilmez mi behiye ?
Okur gönlünüzdeki besteyi; “ bir garip yolcuyum hayat yolunda “ ….
Bir başka havası vardır despina’nın, sonbahar akşamlarında.
Ruhunuz şad olsun madam.
Kaynak : Ekşi Sözlük / Anshar